Alıntı

MİKEN : KALE – SARAY

Miken yapıları, Minos yapılarından oldukça farklıdır. Homeros’un Akhalar adını verdiği Mikenler MÖ 1900’de tüm yarımadaya yayılmıştı. Yunanca konuşan bu savaşçı halk, MÖ 1600 dolaylarında Minoslarla temasa geçti. Ticaret veya akınlar yoluyla ya da paralı asker olarak hizmet vererek zenginleştiler. MÖ 1450’den sonra Girit’e hakim oldular ve Sicilya’dan Mısır’a kadar ticaretle uğraştılar. Zenginliklerini ve tepelerdeki tahkimatlarını, incelikli kalelere dönüştürmek için kullandılar. Kalelerdeki savaşçı Akha kralları, Minos kültürüne olan borçlarını ifade etmek üzere saraylar inşa etti.

 

MYKENAİ  ”ALTIN ZENGİNİ ŞEHİR”

Bu kale sarayların en büyüğü, Homeros‘un ifadesiyle ” altın yönünden zengin” Mykenai’dı. Mykenai, verimli Argolis ovasına hakimdi ve korinthos’a bağlı İsthmos’a kadar uzanan ticaret yollarını denetliyordu. Efsaneye göre bu şehrin hükümdarları olan Atreusoğulları, diğer Yunanlarca Yüce krallar olarak görülüyordu. Tunç Çağı’nda bu şehrin ve yakınlarındaki Tiryns’in efendileri Avrupa’da ortaçağdan önceki en verimli tahkimatları kurdular.

Her miken sarayının ve konağının merkezinde büyük bir salon (megaron) vardı. Kare veya dikdörtgen şeklindeki bu odanın, çevresinde dört sütun bulunan dairesel bir ocağı olurdu. Ocak genelde bir bacanın bulunduğu çatıyla kapatılır, dumanın dışarıya çıkması, ışığınsa içeriye girmesi sağlanırdı. Megaron, başlıca kabul salonu bazı zamanlarda da taht odası olarak kullanıldı (Mykenai ‘da ise taht odası ayrıydı). Megaron’un girişinde genelde propylaion adı verilen törensel bir geçit bulunurdu. Geçidin önünüdeyse revaklı bir avlu yer alırdı.

Bütün bu yapılar etkileyici bir görünüm sunmak amacıyla, Belirgin bir eksen boyunca yerleştirilmişti. Miken binalarının eksen merkezli planı, daha sonraki Yunan mimarisinde de ortaya çıkmıştır. Megaron’un ardında çoğu Miken evinde olduğu gibi ahşaptan ve kerpiçten yapılmış hususi kraliyet daireleri vardı. Dairelerdeki duvar resimleri vardı. Dairelerdeki duvar resimleri Minos üslubunu yansıtır. Resimleri Giritli sanatçılar yapmış olsa da, temalar (atlar, savaş arabaları, savaşçılar) Girit’te kullanılanlardan çok farklıdır. Tiryns ve başka yerlerde, Knossos’takilere benzer banyolar bulunmuştur. Miken’in kraliyet sarayının büyük bir kısmı heyelan sonucunda yok olmuştur.

 

Aslanlı Kapı

Miken’in altın çağında, MÖ 13.yüzyılda kaleye gelen bir ziyaretçi, dik ve yüzeyi iyi kaplanmış bir savaş arabası yolundan geçerek başının üzerinde Aslanlı kapıyı görene dek ilerledi. MÖ 1280 dolaylarında inşa edilen bu yapı, bütün tepeyi çevreleyen muazzam tahkimatın bir kısmını oluşturmaktaydı. Aslanlı Kapı, üç büyük kesme taştan yapılmıştı. Bunların çevresinde,  bugün başları kaybolmuş olan, taşa oyulmuş aslan figürleri vardır. Krallara layık bu yapı, Hitit örneklerinden (Anadolu’da) türemiştir, ancak aslanların çevresinde Minos tarzı bir sütun vardır. Bu da kültürel karışımı gösterir. Kaleye giren ziyaretçi, MÖ 16. yüzyıla ait mezarların (Arkeolog Henrich Schilemann daha sonra burada Agamemnon’un maskesini bulduğunu düşünmüştü) yanından geçerdi. Saraya dolambaçlı bir savaş arabası yolu uzanırdı; ancak merdivenlerden de yaya olarak doğrudan ulaşım vardı.

Mısır’daki saraylar bir yana, knossos’taki saraya göre bile daha küçük olan bu sarayın avlusu 15 m x 9 m ölçülerindeydi. Megaron da yaklaşık aynı boyutlardaydı. Saray,  sütunlar Evi gibi büyükçe evlerle çevriliydi. Sıra sütunlu avlu, 1000 yıl sonraki zengin Yunan evlerinin habercisidir. Büyük tapınakları olmayan Mikenler muhtemelen dışarıda ibadet ediyorlardı.

 

Atreus Hazine Binası

En etkili Mykenai yapısı bir mezardır. Kaşiflerinin yanlış değerlendirmesi sonucu bu mezara ” Atreus Hazine Binası ” adı verildi. MÖ 1280 dolaylarına ait, kalenin dışında bulunan mezar, Troia Savaşı’nda Akhaların önderi olan Agamemnon’un ve Atreusoğullarının hanedanının diğer mensuplarının mezarı olabilir. Mezar tholos (arı kovanına benzer bir şekilde, bindirmeli taşlardan yapılmış bir kubbesi olan daire) şeklindedir. Mezara 38 m uzunluğundaki bir geçitten girilir toprağın altında yer alan geçidin kesme taştan yapılmış duvarları, mezara kasvetli bir hava vermektedir. Mısır’dan türetilmiş bir üslubun göstergesi olarak mezarın kapısı, iç kısma doğru daralmaktadır. Bir zamanlar Minos tipi sarmallarla zengin bir biçimde süslenmiş lento üzerindeki basıncı azaltmak için yukarıda bir üçgen şeklinde açıklık vardır.

Esasen bronzdan yapılmış mezarın kapıları, yeşil kireçtaşından, Mısır’a ait nilüfer süslemeli sütun başlarını anımsatan kalıplarla süslenmiş sütunlarla çevrilidir. Tholos 13 m yüksekliğinde ve 14,5 m çapındadır. Dairenin pürüzsüz iç yüzeyi bir zamanlar altın, gümüş ve bronz süslemelerle  kaplıydı. Tholos tam anlamıyla bir kubbe olmasa da (bindirmeli kubbelerde boşluğu kapatmak için bindirmeli veya çıkıntılı taşlar kullanılır) ”Atreus Hazine Binası”, 1400 yıl sonra Roma’daki  Pantheon’un inşasına kadar dünyanın en büyük taş kubbesiydi.

 

Yorum bırakın